29 Nisan 2020 Çarşamba

Tarih Bilmenin Bir Yararı Var mı?

Tarih, bir bilimsel araştırma ve inceleme alanı. 
Böyle bir bilimsel alan niçin vardır?


Yalnızca bilimsel araştırmalar için mi?
Tarihin altın sayfalarıyla gururlanmak için mi?
Geçmişten ibret almak için mi?
Hangisi?
Sanırım "ibret almak" dışındaki seçenekler için tarih okuyoruz. 
Mehmet Akif Ersoy'un yüzyıl önceki tespiti sürekli doğrulanmıyor mu? "Tarihten ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi" sorusunun yanıtını hangi Einstein verebilir? Çünkü, hiçbir ülke, hiçbir insan, hiçbir toplum ve topluluk tarihten öğrendikleriyle kendisini "iyileştirme yönünde" bir çaba göstermiyor, göstermedi, göstermeyecek. 
Her şey "...mış gibi, ...muş gibi"den öteye gitmiyor, gitmedi, gitmeyecek.
Ve evet, Kabil Habil hikâyesi sürekli kendini yeniden üretiyor. Farklı versiyonlar, görünümler ve tekniklerle, insanın yaşadığı yalnızca bir kısır döngü olmaktan öteye gitmiyor. 
İnsanlar da, toplumlar da, devletler de sanki her şeyi yeniden deneyimleyerek öğreniyor. 

O yüzden tarih acaba niçin okunuyor diye sormak gerekmez mi?
Tarihi niçin bilmek istiyoruz?
İnsan davranışlarında olumlu değişiklik yapmayan bilgi, ne işe yarar ki?
Tarihle ilgili daha çok bilgi birikimine sahip olmak adaletsizlikleri, savaşları, eşitsizlikleri, haksızlıkları, yoksulluğu ve insana dair dramları bitirebiliyor mu? 
Hayır!
Âdem, Nuh, Musa, İsa, İbrahim, Davut, Süleyman, Yusuf peygamberler ve elbette Hz. Muhammet insanlığa eğriyi doğruyu gösterdi ve tarihte büyük izler bıraktılar. 
Budha ve Konfüçyüs etkili öğretiler geliştirdiler ve bugün büyük topluluklar onları izliyor.
Büyük İskender, Hindistan'a kadar gitti. Çok büyük bir imparatorluk kurdu.
Sezar, Roma İmparatorluğu'nun sınırlarını hayallerin ötesine taşıdı.
Cengiz Han, kısa sürede Asya'yı, Avrupa'yı yerle bir etti ve Afrika kıyılarına kadar dayandı.
Türkler tarihte birçok devlet ve birkaç imparatorluk kurdular.
Fatih, Yavuz, Kanuni sadece coğrafyanın değil, dünyanın gidişatını etkileyen isimler olarak tarihe geçtiler.
Avrupalılar Amerika'yı, Asya'nın önemli bir kısmını ve bütün Afrika'yı sömürgeleştirdi.
Sonra Amerikan imparatorluğu dönemi başladı. 

***
Din bilginleri, filozoflar... Dünyayı değiştiren düşünce ve gönül insanları:
Sokrates, Aristo, Platon, İbni Sina, Farabi, İbni Rüşd, Adam Smith, J.S. Mill, Hobbes, John Locke, Marx, Freud vs. Mevlanalar, Yunuslar, Ahmet Yeseviler, Hacı Bektaşlar... 
Rönesans, reform ve aydınlanma hareketleri.
Fransız devrimi...
***
Göktürklerden, Uygurlardan, Selçuklu'dan, Osmanlı'dan, Hint ve Çin tarihinden, Mayalardan, Azteklerden, İnkalardan, Antik Yunan'dan, Hititlerden, Lidyalılardan, Vikinglerden, Asurlulardan, Anadolu uygarlıklarından, Eski Mısır'dan, Roma'dan, Bizanstan, Afrika'dan, Aborjinlerden, Kızılderililerden... Sayamayacağımız onca uygarlıktan, kuruluş ve yıkılıştan ne öğrendik?
Kocaman bir hiç!
***
Dünya savaşları: İmparatorlukların yıkılması; Hitler, Mussolini, Franco vs.
Atom bombası, nükleer silahlanma, Çernobil yıkımı...
İklim değişikliği, küresel afetler ve şimdi de "korona virüsü" en büyük tarihi afetlerden biri olarak adını insanlığın hafızasına kazımakta. 
***
İnsanlık tarihi büyük acıların tarihidir aslında, ama hiç kimse, hiçbir toplum, hiçbir devlet bu acılardan hiçbir çıkarım yapmaz.
Bugünkü iyiler, tarihtekiler kadar; bugünkü kötüler de tarihtekiler kadar... Yalnızca oranlar değişebilir. 
Tarih, bugün davranışlarımızı iyileştirebileceğimiz dersler vermiyorsa o halde neden tarih okuyoruz?
Hamaset aracı yaparak, kendimize gurur ve övünme malzemeleri çıkarıp; ama yapılan hataları aynen tekrar ettiğimizde insanlığın geçmişteki muazzam acılarından ve birikiminden hiçbir şey öğrenmediğimiz açığa çıkmıyor mu?
Tarihi değerleri kullanarak yapılan kavgalar da, tarihten hiçbir şey öğrenilmediğini ortaya koymuyor mu?

***
Bir yazıda, bu yakıcı hakikati şöyle ifade etmiştim:
Ve bu durumu Adorno çok yakıcı bir biçimde ifade ediyor: "Auschwitz'den sonra artık şiir yazılamaz." Daha da ileri gidiyor ve "Auschwitz'den sonra insan artık nefes alamaz, yiyemez, sevemez, okuyamaz" diyor. 

Auschwitz nedir peki? Nazi zulmünün zirve yaptığı toplama ve soykırım kampı. Şu anda Polonya'da bulunuyor. Soykırım müzesi olarak bütün dünyanın ziyaretine açık. Almanya'da yüksek lisans yaparken Polonyalı bir arkadaşımın daveti üzerine Auschwitz'i görme olanağı bulmuştum. Orada yaşananlar ve yaşatılanlar insanlığın en büyük ve unutulmaz utançları olarak tarihe kazındı. Weimar'ı ziyaret ettiğimde de ilginç bir anekdot anlatmışlardı. Savaş sonrası Almanya'yı işgal eden Amerikalıların bir subayı Weimarlı bir vatandaşa soruyor: "Burada bu kadar zulüm olurken neden hiç müdahale etmediniz." Vatandaş diyor ki, "Bizim bunlardan haberimiz yoktu...." Bunun üzerine Amerikalı subay, "Ben on bin kilometre uzaklıktan duydum da siz nasıl 60 kilometre uzaklıktaki bu kıyımı duymadınız?"
Dünyanın her  devri ve köşesi benzer olaylarla dolu değil midir?
Kendi tarihimize bakalım: Çanakkale'den, Sarıkamış'tan, Sakarya'dan, Dumlupınar'dan öğrendiğimiz bir şeyler var mı? Var ise, bunca ötekileştirme, bunca yabancılaşma, bunca şeytanlaştırma, bunca ayrışma, bunca öfke, bunca yaftalama, bunca haksızlığa göz yummak ne oluyor? Çanakkale'den Yahya Çavuş ve Seyit Onbaşı gelseler ve "bunun için miydi" diye sorsalar, mahcup olur muyuz? Sarıkamış'tan 60 bin şehit gelse ne deriz? Veya tarihin mutena köşelerinde dinlenen, bizi biz yapan onca cana, şehide, kahramana ne deriz? 
Var mı bu tür kaygıları olan ki?
Hiç de nesnel bir yorum olmadı değil mi? Duygusallığa yer yok elbette ama başkalarının acılarını görmek ne kadar insani bir durumsa, kendi tarihimizin ve toplumumuzun acılarını görmek de o kadar insanidir. O acılardan ders almak, alabilmek de insanidir. Ama, "insani olan"dan hızla uzaklaşan bir insanlık var. Yaşıyor ama yaşamıyor. Ayakta, ama uykulu...

***

Doktorlar, geçmişte edindikleri bilgilerle ve birikimlerle bugünün hastalıklarını tedavi etmeye çalışıyor. Tıp bu kadar gelişmemiş olsaydı, korona salgınında da geçmişin veba salgınlarında olduğu gibi ülkelerin dörtte biri veya yarısı yok olup gidebilirdi. Tıp alanında demek ki geçmişin bilgileri bir işe yarıyor. 
Ekonomistler geçmişteki deneyimlerle, ekonomik krizin önlenmesi için politikalar geliştiriyorlar.
Tarihçiler atalarımızın neler yaptıklarını anlatarak, bugün aynı şeyleri yapmamızı mı istiyor?
Mesela, İstanbul'un fethinde kullanılan toplar bugün bir savaşta kullanılabilir mi?
Bugün süvari birlikleriyle, top arabalarıyla bir savaş kazanılabilir mi?
Marco Polo, İbni Batuta, Amerigo Vespucci yöntemleriyle seyahatler ve keşifler yapılabilir mi? 
Bugün bazı süper güçler uzaydan dünyayı kontrol ederken, robotlar insanlara ait birçok işi yaparken, geçmişte kullanılan teknolojilerin ve yöntemlerin bir işe yaramayacağını sanırım hepimiz biliyoruz.
***
O halde tarih ne işe yarar?
Tarihin öğrettiği ya da öğretmeye çalıştığı en büyük ders, geçmişte yapılan yanlışlardan insanlığı kurtarmaktır aslında. Hatalı devlet, toplum ve insan davranışlarının önüne geçilebilmesi için vardır tarih. 
Bütün kültürlerin ve milletlerin tarihi öğreticidir, öğrenme isteği taşıyanlar için.
Herkesin içine doğduğu tarihsel ve kültürel miras farklıdır. Ancak, ders aynıdır: Düşünceler, korkular, yanlışlar, doğrular tarihin her döneminde insana özgüdür. O halde insan "öğrenmeli" ve geçmişte atalarının yaptığı hataları yapmamalıdır. Tarih bunu öğretir.
Tarihi okuyabilenler için, insanlığın ataları binlerce yıl öteden ellerini uzatır ve yakamıza yapışır: Adaletli ol, insana değer ver, insana saygı göster; insanlığın kötülerini unutma, iyilerinin yolundan git!
***
Tarihte her toplumsal kesim, her millet ve her kültür kendisini güçlendirecek malzemeler arar.
Oysa tarih, İbrahim'le Nemrut'u, Musa'yla Firavun'u, İsa'yla Romalıları, Hz. Muhammet'le Ebu Cehilleri, sömürgecilerle yerlileri, zalimlerle mazlumları, adil olanlarla haksızlık yapanları, insanı yüceltenlerle insanı ezenleri, insan onuruyla oynayanları yeterince kaydetmedi mi? 
***
Ne yazık ki, her türlü bilgiye sahibiz. Her türlü teknolojiyle her türlü sorunun bir biçimde üstesinden gelebiliyoruz.
Ama yalnızca tarihten ve yaşanmışlıklardan öğrenme yeteneğimizi geliştiremiyoruz.
Kötülükler, haksızlıklar, vicdansızlıklar bütün çağlarda en vahşi örnekleriyle vardı...
Bu çağda daha teknik, daha sofistike ve daha şeytani yollarla, bütün dünyada çok daha büyük insan kitleleri yokluk, yoksulluk, haksızlıkla, adaletsizlikle insanlık dışı davranışlara maruz kalıyor.
O halde tarih, ne işe yarıyor?
***
Tarih, hiçbir işe yaramıyor.
İnsan, öğrenmiyor.
Peygamberler anlattı;
Filozoflar anlattı;
Bilginler anlattı;
Bilim ve uygarlık her yolla söyledi;
Ama insan, duymadı, duymuyor, duymayacak.
Son dinin, yani dinimizin geldiği ve yayıldığı coğrafyalara bakınca ne görüyoruz?
Barbarlık çağındaki kötülükler, haksızlıklar, eşitsizlikler modern çağlarda modern araçlarla ve oldukça modern (!) söylemlerle devam ediyor.
***
Tarih, bir masal gibi dura dursun yerinde...
"İnsan, zalim ve cahildir" hakikati hiç değişmiyor. 
Ve hiç değişmeyecek...
Çünkü, insan "unutkanlık" hastalığına müpteladır ve şifası da yoktur.
Hakikat bu!
***
Yaşarken hiç bitmeyecekmiş gibi gelir hayat. Oysa dün gitti, yarın meçhul. Yaşadığın bir gündür, o da bugündür!

O halde, 
"Sığınma tilki gölgesine, ko seni aslan aparsın;
Geçme namert köprüsünden, ko seni sel aparsın."

En azından onurunla geçip gidersin bu adaletsiz ve rezil dünyadan. 
Rezilleri, rezillikleriyle vicdan Cehennemlerine terk ederek...