26 Ağustos 2012 Pazar

YOLLARDA NİYE ÖLÜYORUZ???

(Üç yıl önce yazılan bir yazı)



Bugün, e-postadan gelen bir öyküye yer vermek istiyorum. Bu öykü bize dair... İster “kurgu” isterse “gerçek” olsun… Önemli olan öykünün anlatmak istediği… Alatlı’nın “Parmağıma değil, işaret ettiğine bakınız” söylemi gibi…

Toplum olarak en önemli özelliklerimizden birisi kural tanımamamız... Oysa uygarlık, kurallar üzerine kuruludur. Buyurun, hep birlikte öykümüze göz atalım:

Almanya'da bir dost ziyaretinden dönüyorduk. Arabayı ben sürüyordum. Yolun ilerisinde bir kaza olduğunu gördüm. Ne olmuş diye bakarken, birden  dört yol ağzında olduğumuzu fark ettim. Işık kırmızıya dönmüş ve ben geçmiştim. Yapacak bir şey yoktu, olan olmuştu. Duramazdım, yola devam ettim. Gece yarısından sonraydı. Saat 2 gibiydi. Allah'tan, çevrede polis falan da yoktu.

***

Bu olayın üstünden bir hafta kadar geçmişti. Bir mektup aldım; karakola çağırıyorlardı. Gittim... Beni bir odaya aldılar. "Bir konuda bilginize başvuracağız. Size bir fotoğraf göstereceğiz. Bu araba sizin şirkete ait. Geçen hafta, şu gün, saat 02:12'de şu kavşakta kırmızı ışıkta geçerken kameraya yakalanmış. Bakın bakalım, direksiyondaki kişiyi tanıyor musunuz?"  Fotoğrafa baktım, "Pek tanıyamadım bu kişiyi" dedim.

Bunun üzerine bir fotoğraf daha çıkardılar. Bu benim fotoğrafımdı. "Bu sizin fotoğrafınız, bunu yabancılar şubesinden bulduk. Biz, otomobildeki kişi ile bu fotoğraftaki kişinin aynı olduğunu düşünüyoruz? Ne dersiniz?" dediler. "Cevap vermeden önce, isterseniz avukatınızla görüşünüz" diye de eklediler. "İsterseniz size prosedürü anlatalım. Eğer bu arabayı süren ben değilim derseniz, sizi mahkemeye vereceğiz. Mahkeme uzmanlara başvuracak. Eğer resimdeki kişi olduğunuz ispat edilirse para cezası alacaksınız. Bir de resmi makamları oyalamaktan dolayı ayrı bir cezaya maruz kalacaksınız."

***

Düşündüm. Avukatıma soracak bir şey yoktu. "Verin, bir daha bakayım fotoğrafa" dedim. Sonra da "Evet, bu arabadaki kişi benim" dedim. Memnun oldular, "Doğru seçim yaptınız" dediler. Yüklü bir ceza ödedim… Ama ehliyetime el koydular. "Ne zaman alırım ehliyetimi geri?" diye sorduğumda "Bizden haber bekleyiniz" dediler.

Aradan bir hafta geçti. Bir hastaneden davet aldım. Beni göz kliniğine çağırıyorlardı. Gittim. Sıkı bir göz muayenesinden geçtim. Sonra beni bir grup doktorun karşısına çıkardılar. Her biri benim raporu eline alıp, "Renk körü değilsiniz. Gözünüzün sağlam olduğunu biliyor musunuz? Ama kırmızı ışıkta geçmişsiniz" dediler. Artık bana ehliyetimi geri verecekler diye düşündüm. Ama vermediler. Aradan bir hafta, on gün geçti. Yine hastaneden bir davet aldım; bu kez psikiyatri bölümünden.

Verilen tarihte hastaneye gittim. Beni bir odaya aldılar. Odada dört doktor vardı. İlk doktor, "Raporunuza bakıyorum. Gözleriniz sağlammış. Ama trafik ışıkları kırmızıya döndükten tam 58 saniye sonra geçmişsiniz. Bunun yanlış olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Ben de "Evet, yanlış bir davranış" dedim. Aynı şeyi, diğer doktorlar da aynen tekrarladı. Ben de "Evet, yanlış bir davranış" diye aynı cevabı verdim. Artık bana ehliyetimi geri verecekler diye düşündüm. Ama vermediler.

***

Aradan bir hafta, on gün gibi bir süre geçti. Bir mektupla karakola davet aldım. Gittim, sanırım artık ehliyetimi geri alacaktım. Ama düşündüğüm gibi olmadı. "Sizi, trafiğe çıkaracağız" dediler. Bana bir program verdiler. Bu, günde iki saatlik, dört günlük bir programdı. İlk gün gittim. "Arabaya binin, şehir içinde dolaşacağız" dediler.

***

Benimle birlikte üç kişi daha bindi arabaya. Hareket ettim. İlk trafik ışıklarında durdum. Yanımdaki görevli "Buna, trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi?" dedi. Ben de tekrarladım "Evet, kırmızı da durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüsü gösteren uyarıdır." Işık yeşile döndüğünde kalktım. Görevli, "Yeşil ışıkta da kalkılır. Değil mi?" dedi. Ben de tekrar ettim, "Evet, yeşil ışıkta kalkılır." Yolda bir süre sonra kırmızıya dönen bir ışığa rastladık. Bu kez arkadaki görevlilerden birisi, "Buna, trafik ışığı denir. Kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüşü gösteren uyarıdır. Anladınız değil mi?" dedi. Ben de tekrarladım, "Evet, kırmızıda durulur. Sarı ışık, kırmızıya dönüsü gösteren uyarıdır." diye tekrar ettim. Bu sahneyi iki saat süresince her ışıkta tekrarladık. O günden sonraki üç günde de, yine arabama üç görevli bindi. Her ışıkta aynı sahne usanılmadan tekrarlandı. Ama sonunda ben de ehliyetimi geri aldım.

Yukarıdaki öyküyü Almanya'da yasayan bir işadamından dinledim. "Sonuç ne oldu?" dedim. Çok ciddi biçimde cevap verdi, "Ben artık kırmızıda hep duruyorum."

***
Ne dersiniz, fazla “abartı” gibi... Ama her gün onlarca insanı yollarda kaybediyoruz. Her yıl binlerce ocak sönüyor... Türkiye’de sürücülerin % 90’ına böyle bir uygulama gerekmiyor mu?

Per aspera ad astra! (YURTTAŞSIZ DEMOKRASİ, Çizgi Kitabevi, Konya)