30 Ekim 2011 Pazar

KADDAFİ VE KADDAFİGİLLER!

O kadar çok sarsıntı yaşıyoruz ki, neyi tartışacağımızı ve konuşacağımızı şaşırıyoruz… Önce onlarca mehmedimizi şehit verdik… Ne acıydı o, ne yürek yangınıydı? Tarifi imkansız kederler yaşattı bizlere ve yaşatıyor… Mekanları Cennet olsun! Sonra Van depremi başka bir acı yaşattı bütün Türkiye’ye… Allah acılarımızı artırmasın!

***

Bütün dünya Kaddafi’nin ölümüne kilitlendi. Dünyanın sayılı diktatörlerinden kabul ediliyordu… Avrupa ve ABD Libya’yı demokratikleştirmek istedi! Bunun önünde önemli bir engel vardı: Ülkeyi 40 yıldır demir yumrukla yöneten Albay Kaddafi… O halde bu engel ortadan kaldırılmalıydı… Tunus’ta yakılan ateş, bütün Ortadoğu’yu sardı… Adına Arap Baharı dendi…

Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve zaman zaman başka Arap ülkeleri Arap Baharı’nın ateşinde yanmaya başladı… Beyaz adam, Amerika’ya insan hakları ve demokrasi götürdüğü gibi Arap coğrafyasına da demokrasi ve insan hakları götürecekti…

Demokrasi önce Irak’a geldi… Maliyeti 3 milyondan fazla insanın ölümü… George W. Bush kendisine vahiy indiğini ve bunun bir inanç mücadelesi olduğunu söylüyordu… Sıkı müttefiki minik oğlan Tony Blair Irak Savaşı’na verdiği desteğin nedenini “Batı düşüncesi ve Hristiyanlık inancı gerekleriyle” açıklıyordu… Nerede? İngiliz Avam Kamarası’nda… Irak’ta demokrasi baharı var mı? Yok… 2003’ten bu yana Irak’ta bazı kuklalara cumhurbaşkanı, başbakan ve bilmem ne sıfatları takıldı ve bugün hala günde en az 30-40 kişi hayatını kaybediyor… Beyaz adam, Irak’a demokrasiyi getiremedi, Tunus’a getiremedi, Mısır’a getiremedi… Libya’ya hiç getiremeyecek bence… Beyaz adamın kendi coğrafyasında terör yok, savaş yok… Savaş ve terör nedense bize benzeyenlerde ve bizlerde…

***
Kaddafi niye öldü? Çünkü, Saddam’ın akibetinden ders alamadı ve kibrine yenildi… İçeride ve dışarıda düşmanlarını diz çöktürebileceğini zannetti ve fena yanıldı… Sonunda bir kanalizasyon borusunda yaralı bulundu, insaniyetini kaybetmiş sözde demokrasi kahramanları tarafından da linç edilerek öldürüldü… Ölüm şekli ve ölümü, bir fani ve insan olarak içimi acıttı… Bırakın Müslüman olmayı, insan olmak yeterdi, bir cenazeye o eziyetleri yapmamak için… Bir insan ne kadar zalim olursa olsun… Ölmüştür, hesap kapanmıştır… Cesedin başına geçip zafer işaretleri ve kahkahaları ile fotoğraf çektirmek hangi kitabın ve insanlığın içinde var acaba? O vahşi topluluk mu demokrasi getirecek? Yoksa, Sarkozy ve benzerlerini emrine amade cinayetlere devam mı edecekler?

Kaddafi, böyle bir sona kurban gitmeyebilirdi! Batılı emperyalist devlerin kendisini yutacağını görüp teslim olabilirdi… Parti kurup kenara çekilebilirdi… Kendini, ailesini ve ülkesini kurtarabilirdi… Ama kibri ve inadı buna izin vermedi… Çünkü, kendisini yarı tanrı gören bütün Nemrut, Firavun ve Yezitler kibrinden vazgeçemezler ve geçemiyorlar… Çünkü, kendilerinde ilahi bir güç “vehmediyorlar…” Çünkü, o enerjinin “sonsuz” olduğu aldanışıyla yaşıyorlar…

Sonuçta hiçbir insanın sonunun öyle olmasını istemem… Aziz iken zelil olmak, başlar üstünde taşınıyorken sefil ayakların altında ezilmek, insanlığın en büyük ve trajik hikayelerinden olsa gerek…

Kaddafi’nin kendisi açısından takdir edilecek tek bir davranışına değinilebilir: O da teslim olmaması ve kendi doğruları için ölmesidir… Doğru bildiği yolda kendini feda etmesidir… Kendisi açısından bu da müthiş bir sonuçtur…

Şimdi kendisi sergi malzemesi oldu, resimleri Hillary’nin telefonuna ulaştı… Hillary tebessümle “vaoov!” diye karşıladı ve Kaddafi’nin oyun sahnesinin perdesi kapandı… Beyaz adam bir “yerliyi” daha yok etti… Sıra onun mirasını ve hazinelerini talan etmede… Talan başladı bile… Emperyalizm makinesi çarklarını her zaman hızlı çevirir…

***
Kaddafigillere gelince…
Onlar insanlığı, aklı, uzlaşmayı, adaleti, adamlığı, doğruyu önemsemeden kendilerini firavunlaştırmayı meslek edinmişlerdir…

Bir Kaddafi gider ama, Kaddafigiller geniş bir ailedir… Hiç bitmez…
Paylaşmayı bilmez, “hep bana” derler… Sürekli insan harcayarak etraflarına düşman toplarlar…
Kaddafinin sonu gibi bir sona kavuşmak için hep ısrar ederler…
Keşke Kaddafigillerin sayısı biraz az olsaydı da, dünya bu kadar kine, düşmanlığa ve nefrete sahne olmasaydı… Daha yaşanabilir bir dünyamız olsaydı!
Dünyada herkese yetecek her şey varken, Kaddafigillerin hırsı yüzünden dünyanın genelinde, savaş, kan, kin, gözyaşı ve acı var…
Kaddafigiller, bütün yaşam alanlarımızı tehdit ediyor… Dünyayı yaşanılmaz hale getiriyorlar… Neden?
Koltuklarının sonsuz olacağını zannediyorlar da ondan… Dünyanın bütün kaynaklarının kendi ceplerine akıtılmasını istiyorlar da ondan…
Dünyanın tamamına egemen olmak istiyor, Kaddafigiller…
Oysa, dünyanın kuruluşundan beri bağıra bağıra söylenen en anlamlı şarkı “Fani dünya, beyhude dünya….”
Fani, geçici, anlamsız…
Ama beyaz adam, Kaddafigillerdeki bu KİBİR ve saplantıları fark ettiği için, sömürgeci amaçları uğruna onları da etraflarını da yok ediyor…
Nitekim Kaddafigiller hiç uslanacağa ve akıllanacağa benzemiyor…
Hem Kaddafigillerden hem de beyaz adamdan uzak yaşayabilmek en selametli yol sanıyorum…
***
Kalıcı olan ne?
Paylaşmak, insanlık, sevgi, yardım… İnsana ve eşyaya sonsuz saygı….
Mazlumun ve mağdurun yanında olmak…
Zalime ve zulme kalbiyle, diliyle, eliyle engel olmaya çabalamak…
Kalıcı olan yalnızca bunlar… Gerisi masal…