Karakter yabancı bir sözcük, ama artık Türkçeleşmiş… Sözlüklere baktığınızda bireylere has özellikler bütünü, huy, yapı, mizaç gibi anlamlar karşınıza çıkıyor…
Felsefede sağlam bir ahlakı da anlatıyor… Ahlak, hepimizin bildiği gibi insanların vicdanıyla bağlantılı değerler bütünü…
Bu değerler ya dinden veyahutta geleneklerden süzülüp, insan vicdanında bir muhakeme işlevi görmektedir.
Ahlak veya etik gibi değerlerden yoksun olanlara da ya karaktersiz deniyor ya da karakter fukarası…
Karakterin biçimlenmesinde insanın ailesi, yetişme koşulları ve sosyal çevresinin de baskın bir rol oynadığını unutmamak gerekiyor…
Örneğin, “hiç doymak bilmez” bir karaktere sahip olan kişi yaşamının ilk dönemlerinde çok sıkıntı yaşamış; bazı özlemlerle yaşamak zorunda kalmış olabilir...
Sonraki dönemlerde de bu boşluğu giderebilecek kalp ve kafa eğitiminden geçmediyse, yandı gülüm keten helva!
Bu karakterin iflah olması artık imkansız...
Çok uzun karakter tahlillerine girmeyeceğim…
***
Ortaokul yıllarımdan beri özellikle vicdana ve sosyal sorumluluğa ve ötesinde “kul hakkı”na dair epey bir okumuşluğum vardır…
Maddeci düşüncede vicdana ve vicdani sorumluluğa yer olmadığını hepimiz biliyoruz…
Bunlar okullarda pek okutulmuyor elbette…
İnsan önce ailede “zulmetmemeyi, çalmamayı, yetim hakkı yememeyi, etrafındaki zayıfları gözetmeyi, onlara yardım etmeyi” öğrenemiyorsa, okudukları da hiçbir işe yaramaz…
Öğrencilerime her zaman hatırlatmaya çalışırım:
“En önemli eğitim vicdan eğitimidir. İnsanın topluma ve ötekine karşı sorumlu davranmasıdır… Aksi halde yüz tane Harvard diploması da alsanız bir anlamı yoktur…”
Neden böyle söylüyorum?
Çünkü etrafıma bakıyorum ve şunu görüyorum:
En fazla çalanlar, en fazla zulmedenler, en fazla doymak nedir bilmeyenler, en fazla yetim hakkı gözetmeyenler, en fazla kul hakkı kavramından haberdar olmayanlar uluslararası diplomalara sahip olanlardan çıkıyor… Vicdanlarını yalnızca “kazanca” veya “paraya” veya “ranta” veya “koltuğa” ipotekleyenlere bir bakın hep bu tipleri görürsünüz…
Bütün genellemeler gibi, elbette bu genelleme de yanlıştır.
Birçok istisnası vardır…
Ama örneklerini o kadar çok gördüm ki, “gına geldi” derler ya, işte öyle….
***
Son zamanlarda hep aklıma takılan bir konu daha var, karakterle ilgili olarak…
Daha doğrusu, bazı konular üzerinde düşününce “karakter zehirlenmesi” diye bir söylem keşfettim…
Nasıl yani diyebilirsiniz?
İzah edeyim efendim!
Örneğin bir insanın ya da insanlar grubunun karakteri %80 civarlarında düzgün seyrediyor olabilir. Yani bu insan ya da insanlar grubunun yapısında kötülüğe temayül yalnızca %20…
Ama o insan ya da insanlar grubunun başında karakterinin %80’i kötülüğe meyilli ya da tamamen kötü biri (idareci mesela) varsa, zamanla o insanları da kendisine benzetiyor ve diğer insanlarda da “iyilik-kötülük karakter dengesi” tersine dönüyor…
O insanlarda başlarındaki insan/lar gibi “kötülüğün şövalyeleri” haline gelebiliyor…
Anlatabildim mi bilmiyorum ama…
Bir birimin ya da kurumun başındaki “kişi” iyi niyetli ve karakterli ise ona bağlı çalışanlar, onun yönetiminde olanlarında iyi özellikleri ortaya çıkıyor ve dolayısıyla “karakter zehirlenmesi” yaşanmıyor…
Aman, siz siz olun karakterinize mukayyet olun, iyiliklerinizi koruyun ve zehirlenmesine veya karakter katillerinin zehirlemelerine müsaade etmeyin...