22 Ocak 2015 Perşembe

Akademisyen... Siyaset ve Ticaret...


Akademisyenlik insanlığın saygı duyduğu seçkin bir meslektir...
Çünkü, "bilim" konuşur...
Çünkü, "objektiflik" konuşur...
Çünkü, "deney, gözlem, araştırma, test etme ve tutarlılık" konuşur...
Çünkü, "araştırma, çözümleme, analiz" açıklık, sorgulanabilirlik gerektirir...
  Akademisyen konuşurken bilimin evrensel ilkelerine saygıyla konuşur. İspat edemeyeceğini, üzerinde genel uzlaşı sağlanamamış olanı konuşmaz...
Bakıyorsunuz, eskiden beri bazı akademisyenlerdeki "toptancı yaklaşımlar" ve elbetteki her türlü "bilimsel veri ve tutarlılıktan uzak hükümler" tırmanışa geçmiş görünüyor...
Üstelik bunları yapanların çoğu profesör...
Önüne geleni ötekileştiren, kategorize eden, yok edilmelerini öğütleyen, ayrıştırma yöntemleri öneren;
ne demokrasiden, ne bilimden, ne hukuktan, ne inançtan ne de insanlığın evrensel birikimlerinden zerre kadar iz taşımayan bu değerlendirmelerin sahipleri ne yazık ki profesör ünvanına sahipler...
Ruşen Keleş Hoca'nın kulaklarımda her zaman yankılanan güzel bir sözü vardı: Akademisyen siyaset ve ticaretten uzak durmalıdır. Bilimsel çalışmalarına ve kimliğine gölge düşürür...
Peki bazı akademisyenler ne yapıyor?
Bakıyorsunuz akademisyenliğe devam ediyorlar, ama siyaset adına, ideolojisi adına, gurubu adına neredeyse kesip biçiyorlar, doğruyorlar, yaftalıyorlar, nesnellikten uzak iftiralarla dolu yazılar, tehditler kaleme alıyorlar...
Belki çok uç gelecek ama akademisyenlikle ideolojik ve siyasi beklentiler nedeniyle faşizan bir tutum bağdaşmaz... Bilimin ruhuna aykırı yöntemleri savunmak akademisyenlik değildir...
En kötü, en cani, en ahlaksız insanlar bile yargılanmadan mahkum edilemez... İnsan hakları diye birşey var, demokrasi ve hukuk diye birşey var... İnsanları ve kurumları yargılamak, ancak ve ancak
hukuk kurumlarının işidir...
Herkes herkese bu yöntemleri uygulamaya ve hiçleştirmeye çaba gösteriyor, mevsimini bulunca elinden geleni ardına koymuyor...
Biz bütün mevsimleri gördük... Türkiye her acıyı yaşadı...
Yanlış işler bunlar...
Siyaset yapmak isteyen akademisyen cübbesini çıkarsın, girsin siyasete ve ne istiyorsa söylesin...
Bizler tarafsız bir kürsüdeyiz... Öğrencilerimize, topluma tarafsız bir duruş sergilemeye mecburuz... Akademisyenliğin doğası budur...
Bu tarafsız duruşa bizi mecbur eden de bizatihi bilimin kendisidir...
Kendi ihtiraslarını gerçekleştirmek için insanları düşmanlaştıran ve ötekileştirenlerden kendilerine de, topluma da, ülkeye de, insanlığa da hayır gelmez...
İnsanların kimliğine bakmadan hakikatin, adaletin, hukukun, vicdanın yanında olmak akademisyenin adeta kaderidir...
Hangi kesim kusursuzdur?
Hangi ideolojinin, partinin, dini gurubun, mezhebin, etnisitenin, kültürün bağlıları gökten inmiştir?
Hiçbirinin...
O halde?

Neye taraf olmalıyız?
Kamu yararına, hukuka, bilimsel gerçeklere, demokrasinin evrensel birikimlerine, insana saygıya, ötekileştirmemeye...


Asla ideal bir akademisyen olduğumu iddia etmedim... Yanlışlarımı hatalarımı görmeye ve düzeltmeye çalışıyorum...
"Bilgiye sahip olarak doğmuş biri değilim. Yalnızca öğrenmeye ve öğretmeye çalışıyorum..." Konfüçyüs