Terör
olayları başlamadan, yani Türkiye’nin farklı bölgelerinde şehirler yakılmadan
ve
insanlar ölmeden önce bir öğrencimden gelen mektubu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bazı küçük değişiklikler yaptım. Yer isimlerini vs. çıkardım. Kimsenin
alınmaması için bazı aktör, olay ve partileri çıkardım. Türkiye ve özellikle
Güneydoğumuz çok ağır bir sınavdan geçiyor. Hiçbirşey göründüğü gibi değil…
Vicdan gözüyle okumanız dileğiyle…
***
İşte o
mektup:
Hocam,
Merhabalar... Umarım iyisinizdir. Beni üzen bir konu olduğu için size yazmak
istedim. Bugünlerde çok üzücü hatta zaman zaman gözyaşlarıma mani olamayacağım
şeylere şahit oldum, sizinle paylaşmak isterim. Bir doğulu olarak bir yere ait
olamamak neymiş onu öğrendim. Araf dedikleri şey böyle bir şey olsa gerek.
Hocam bir tarafımda eskiden düşüncelerini ütopik olarak değerlendirdiğim
insanlar var ve bunların ütopik olarak nitelendirdiğim düşünceleri artık ne
yazık ki ütopik değil ve onların adım adım amaçlarına nasıl yaklaştığını
görünce korkunç bir şekilde ürperiyorum uykularım kaçıyor korkuyorum diğer
tarafımda ise bir doğulu çok çok iyi bir işe kalkışsa bile sırf doğulu olduğu
için onu desteklemeyen hatta karalayan insanlar var ve bunlar Diyarbakır'dan
sonrasının, hiçbir ayrım gözetmeden her hanenin yakılıp her insanın bile
öldürülmesi gerektiğini düşünüyorlar ve bu da benim kanımı donduruyor. İki
tarafa da dahil olamıyorum. (Bu düşünceleri abartılı bulanlar olabilir, ama
biraz sosyal medyada dolaşırsanız daha korkunç olanlarını görebilirsiniz… a.ç.)
Bu yaşıma kadar hep babam bana her görüşe saygı duymam gerektiğini
aslında her insanın kendi dünyasında haklı olabileceğini sadece tek bir
doğrunun olmadığı söyledi. Bende her zaman her görüşe saygı duymak karşıdakini
anlayabilmek için çok çaba sarf ettim ama ben anlayamıyorum hocam ne yazık ki
bu iki tarafı da anlayamıyorum. Bir tarafımda okullar yakılıyor, okulların
sadece sıraları duvarları tahtaları pencereleri zarar görmüyor bizim insanımızı
ileriye götürecek olan kütüphaneleri kitapları yanıyor ve bu insanlar bunun
acısını duymuyorlar alkışlıyorlar aferin diyorlar yeri geliyor polisler ses
çıkartmıyorlar seyrediyorlar. Bir kürtçe uğruna o çocukların geleceği yanıp kül
oluyor. Hangi dil hangi lehçe bir çocuğun geleceğinden daha önemli olabilir? Ve
öyle aileler var ki çocuğunu maddi sıkıntılar içerisinde okutup ondan güzel bir
gelecek bekliyor bu çocuklar bu şartlar altında nasıl bir geleceğe sahip
olabilir ki ben anlayamıyorum bunu yapan insanları düşünüyorum babamın dediği
şeyi yapmaya çalışıyorum o insanların kendi dünyalarını düşünmeye çalışıyorum
ama anlayamıyorum.
Onlar okulların kütüphanelerine
zarar verirken birileri arafta kalmış insanları çocukları kurtarmak için eğitim
için kitap toplamaya uğraşıyor elinde avucunda ne varsa köy okullarına harcıyor
insanların kapısını çalıp kitap toplamaya çalışıyor 1 okula daha kütüphane
kazandıralım diye uğraşıyor onun çabasını görünce insanın içi cız ediyor ve
benim neyim eksik bende kapı kapı dolaşır kitap toplarım diyorum ama birileri
kalkıp bana "tekrar okulları yaksınlar diye mi kitap gönderecez size"
diyor ve ben ne yazık ki bu dönüş karşısında güçlü duramıyorum duygularıma
gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Kendi topraklarımda bir şeyler yapmak için
uğraşıyorum ama benim yaptıklarımı ya benim hemşehrim ya da batılı yurttaşım
gelip yıkıyor. Ben ayakta duramıyorum güçlü olamıyorum yalnız hissediyorum
kendimi. Benim niyetim asla Kürtleri karalamak veya herhangi bir siyasi görüşü
savunmak değil. Ama ne olacak nereye gidecek bu durum ben geleceğimden
geleceğimizden yarın anne olursam çocuğumun geleceğinden çok korkuyorum. Evet
insanların dillerini konuşması çok güzel, haksızlıklara ve zulümlere
uğramaması, Türkçe bilmeyen bir annenin çocuğuyla rahat bir şekilde dilini
konuşması vs bunlar güzel şeyler ben onlar ağlarken biz şunları şunları yaşadık
derken hatta bir ….. olarak gözümle bazı şeylere şahit olurken hak vermiştim.
Evet bölge olarak yanlış, yapılmaması gereken şeylere maruz kaldık bazı
şeylerden mahrum bırakıldık. Ama hocam şimdi her şey o kadar kötü ki...
Önceden yapılan yanlışlıkların daha fazlası yapılıyor. Ve ben kendi
topraklarımda yabancılık çekiyorum. Kürtçe bilmediğim için yabancılık
çekiyorum, onlar gibi düşünmediğim için yabancılık çekiyorum. Bu bölgede
yaşıyorsanız, özgür bir seçim yapamazsınız. Mutlaka biryerlere dahil olmanız
lazım. Ben dahil olamıyorum iki tarafa da. Ve yalnızım benim gibiler yalnız bu
bölgede. İkisi
aynı masada oturup plan yaparken burda çocukların kitaplarını yakıyorlar
batıdaki vatandaşda size kitap yok depremde ölmediniz diyor. Hala iki taraf
birbirini suçluyor. Kimse neden böyle, kim olayları bu hale getirdi demiyor.
Ben ne yapacağımı bilemiyorum öyle mutsuzum ki. 20 senelik komşum çok doğal bir
şeymiş gibi bana gelip Aponun kadınlar hakkındaki bir kitabından bahsedebiliyor
Apoyu filan geçtim bir kitaptan bahsediyor o da kitap okuyor yani ama hemen
peşine okulların yakılması için “bizim hakkımızı versinler yakmayalım” diyor.
Nasıl bir tezattır bu nasıl bir
zihniyet nasıl bir insanlık ben anlayamıyorum ve anlayamadığım için kendimi iyi
hissetmiyorum. Ve en acısı da kendimi bir hiç gibi hissediyorum. Oradan oraya
sürükleniyorum sanki sadece üzülüyorum tek yapabildiğim şey bu. Yarın
olacakları biliyorum buradan öyle net görünüyor ki yarın olacaklar... Buralar literatüre ...... olarak
geçtiğinde hocam belki ben ve benim gibi düşünenler bu coğrafyada nefes alamayacaklar.
Önceden gülerdim bunların hayallerine şimdi ise korkuyorum. Devlet
dairesindeki memur bile propaganda yapıyor bayrak diye nitelendirdiği
bugünlerde her yerde gördüğümüz 3 rengi burnuna hızma koluna bileklik yapıp
devletin dairesine geliyor… Hala Benim annem o Türk diye ötekileştiriliyor. Bu
çözüm süreci birilerinin felaketi mi olacak yani? Soru saçma aslında bizim
felaketimiz oldu bile. Karşı komşum bana tahammül edemiyor çünkü o manavdan
meyve alırken bile Türkçe konuşmuyor nefret ediyor benimle Türkçe konuşmak
zorunda kalacağı için onunla iletişimimiz çok sınırlı. Buradaki insanların
durumu buyken gözümü ülkemin batısına çevirip nefes almak istediğimdeyse, başka
bir “doğu nefreti”yle karşılaşıyorum.
Bir kadınsanız bu ülkede insanların size bakış açısı cinsel bir objeden
ibaret. Saçınızdan gocunan insanlar var bu ülkede. Bir ülkede bu kadar tezat
normal mi bilgim bunu cevaplamaya yetmiyor. Velhasıl bu ülkede kadın olmak
zor, doğulu olmak zor, hem kadın hem doğulu olmak daha da zor. Ben bir doğulu
olarak nerede nefes alıcam hocam? Ben kendi insanıma burda ki küçük çocuklara
faydalı olmak için ne yapıcam? Nasıl güçlü olucam? Yanlışların içinde nefes
alıp hakikati bağıramadan nasıl yaşıyacam? Ve en önemlisi bir kadın olarak bu
ülkede statüm ne olacak? Yeni Büyük Güçlü Türkiye'den yazdım size
bunları. Kusurum yanlış lafım olduysa affola... Saygılarımla...
Per aspera ad astra!