3 Temmuz 2012 Salı

GOLF, BOWLİNG ve TERÖR

Bir ulus olabilmek binlerce yıllık maliyetler gerektiriyor. Acılar, ızdıraplar, gözyaşları, endişeler ortak bir yönde birleştiği zaman ulus olabiliyorsunuz. Ve tabii ki sevinçler de… Batı, rasyonalizm ile bütün duygusallıklardan kurtulmuş gibi gözükse de, basit bir futbol turnuvasında bile gözlemliyorsunuz, ülke takımı kaybettiğinde büyük bir çoğunluk gözyaşlarına boğulabiliyor. Bu nedenle futbol bile sadece futbol değildir.

Bir ülkeyi biçimlendiren eden tarih; büyük bedellerle ve binlerce yılda oluşur. Bu bedeller bir takım ortak değerler üretir… Ortak değerler teknolojik ve toplumsal değişmelerle dönüşüme uğrasa da, özü itibariyle bir biçimde devam eder. Ortak değerleri tükenen toplumlarda hızla ufalanmaya ve yok olmaya mahkum olur… Bunu binlerce yıllık Orhun Anıtlarından bile biliyoruz… “İçerinin bir ve bütün” olmasına dikkat çeken mesajlar… Osmanlıyı geçelim. Zira, dönemin koşulları ve var oluş mücadelesi artık tarih dışı… Peki 90 yılda bir ulus olmayı başarabildik mi? Sanıyorum büyük bir çoğunluk hayır diyecek… Neden? Çünkü terör gibi can yakan, kan döken, kamu düzenini ve güvenliğini tehdit eden lanet bir oyunda bile Türkiye’nin %90’ı “fikir birliği”ne ya da kitabi deyimle konsensüse ulaşamıyor… Başka bir gösterge aramaya ihtiyaç var mıdır?
***
Artık acılarımızı bile eğlencelerle karşılayan ve umursamayan bir ülke isek, oturup büyük bir çoğunluğumuzun (hissedenlerimizin) dövüne dövüne ağlaması gerekiyor. Çünkü başka bir çıkar yol görünmüyor. Şair’in dediği gibi, “Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi…” Evet, ağlamaktan başka yol yok. Acziyetin en üst limitini gösterse de… Nasıl bir Türkiye tablosu görüyorsunuz/ görebiliyorsunuz? Bütün gerçeklerin üstünü örten, makam, mansıp, kariyer, rantiye ve şantiye için kendine yalan söyleyen, kendini kandıran ve kaybeden; kapitalizmin kıskacında ruhunu kaybetmiş bir Türkiye… Hatırlayınız:

Bir Paşa golf oynuyordu Antalya’da… Sene 2008… Aktütün’den 17 şehit haberi gelirken… Çürümenin ve duyarsızlığın bu kadarı olur mu diye Türkiye kınadı, yerden yere vurdu. Basın günlerce yazdı… Söylenecek sözcük mü var, ruhunuzu sallayan bu sorumsuzluk karşısında? Kaç istifa yaşandı o kadar tepkiye? Elbette ki hiç! Herkesin hayatı “normal” seyrinde devam etti…

Tarih 27 Haziran 2012… Yani geçen hafta… Dört şehidimizin haberi düşmüş ajanslara… Kahpe kurşunlar, kanlı tuzaklar, bölücü eller dört canımızı daha ayırmış bizden… Ve o gün televizyonlar neyi gösteriyordu biliyor musunuz? Milletvekillerinin “atıcılık, bowling, bilardo vs.” turnuvalarını… Hatta bazı TV’ler o kadar “sevimli” bulmuş ki bu etkinliği ertesi gün bile verdiler haberlerde, tekrar tekrar…

Her partiden milletvekilinin katıldığı, mikrofonlara demeçler verdiği ve “sevimli”leştirdiği işe bakar mısınız? Bu nasıl hissizliktir? Bu ülke için ölenler kimdir ve niye ölür o zaman?

Daha yeni, Suriye bir uçağımızı düşürmüş ve iki aslanımız da şehit olmamış mıydı? Bu neyin “bowling” turnuvasıydı Allah aşkına? Ve anlı şanlı medyamızda tek bir eleştiri bile yok… Sevimlileştirme, yamanma ve yalakalanma çabaları var… İki yüzlülüğün bu kadarına pes… Hiç olmazsa “o generali” eleştirdiğiniz kadar bu “vekillerin” turnuvalarını da eleştirebilseniz olmaz mıydı? Her zaman soruyorum, bu medyanın özellikle büyük bir kısmı hangi ülkenin, kültürün, tarihin? Kimin çıkarlarına hizmet ediyor?
***
Hatırlayınız, İsrail iki askeri kaçırıldığı için iki ülkeyi yerle bir etmişti. Birleşmiş Milletlerin 11 görevlisini dahi öldürmüştü. Dünyanın gıkı çıkmamıştı… Elbetteki o yöntemin doğru olduğunu kimse savunamaz.

Hatırlayınız, İtalya’nın bir askeri (evet 1, sadece 1) askeri Afganistan’da öldüğü için Avrupa Şampiyonası’nda milli takımları siyah bantla çıkmıştı maça… Bizim dört mehmedimiz sessiz sedasız sonsuza yolcu edildi… Eğlenceler tam gaz… Bir yerlerde çok büyük yanlışın içindeyiz…
***
Türkiye terörün etkilediği vatandaşlarını kan emici odaklardan kurtarmak için hangi propagandayı, seferberliği ve işbirliğini gerçekleştirdi? Türkiye’nin %95’i neden terör sorununda seferberlik ilan etmiyor? Terörün ve teröristin tek derdinin Türkiye’nin birliğini, dirliğini ve geleceğini mahvetmek olduğunu o yoksul ve eğitimsiz insanlara anlatabildik mi? Dilse dil, eğitimse eğitim… Türkiye, herkesin hakkını ve hukukunu teslim etme yolunda büyük mesafeler almadı mı, aldı… Türkiye tarihinin en büyük yatırımları, sosyal politikaları, kaynaşması… Son on yıllık dönemde oldukça pozitif tablolar oluşturmadı mı? O halde bu terör belası ne ister? Terör örgütünün o bölgedeki insanımızla en küçük “ortak paydası” olmadığını biliyoruz… Stalinist ve kimliksiz bir yapının hangi halk için bu kanı döktüğünü söyleyebilirsiniz? Öyle olmasa, otobüste yolculuk yapan masum çocukları, yurtlarda ve dershanelerdeki öğrencileri yakmaya ve bombalamaya kalkar mıydı bu ölüm tüccarları? “Sizin haklarınızı savunuyorum, ama ölmeniz gerekir” mantığı nasıl bir mantıktır?

Türkiye, terör örgütünü bütün Güneydoğu insanının temsilcisi gösteren, terörü “Kürt İsyanı” diye sunan; durmadan “kandil röportajı” yayınlayanları hala baş tacı ediyor… Medyasını bile ulusal menfaatleri doğrultusunda yönlendiremeyen bir ülke hiçbir sorununu çözemez…

Türkiye’nin bütün iyi yürekleri, kurumları ve aktörleri neden seferber olmaz ve bu kanı durdurmaz?
***
Muhafazakarlığımız, milliyetçiliğimiz, solculuğumuz, Atatürkçülüğümüz… Neyi temsil ediyorsak, neye inanmışsak bu olayda görüldü ki, genel olarak ruhumuz ve kimliğimiz büyük düşüşte… İrtifa kaybediyoruz, Türkiye olarak… Bu kafalarla ve anlayışlarla da Türkiye’nin ne terör sorunu çözülür, ne de başka bir sorunu…

Evet Mehmetlerimiz, civanlarımız, yiğitlerimiz Yunus’un deyimiyle hayatlarının baharında “gök ekini biçmiş gibi” toprağa düşer; sorumlularımız da ya “golf” ya da “bowling” oynar… Güzel ülkem de “en muhafazakar ve en ulusalcı kentlerde” konserlere gider, dizilerin başına dizilir, Avrupa şampiyonasında ve futbol fanatizminde erir gider…

Bu giden Mehmetler nereye? Birgün onlarla karşılaşacağımıza olan inancımızı da mı kaybettik? Öyle ya, inancımıza göre bir “karşılaşma günü” var… “Acınızı dahi paylaşmadık, arkanızdan bir Fatiha bile göndermedik, eğlencemize devam ettik” mi diyeceğiz?

Serinkanlı olalım da; şehitlerinin acılarında bile “toplu vurmayan yürekler”den oluşan bir Türkiye, iyi bir gelecek vaad etmiyor, vesselam! Ateş düştüğü yeri yakıyor, sonumuz hayrola!

(Bu yazıyı yazdıktan sonra öğrendim ki, bir büyükşehir belediyemiz aynı anda 41 konser vererek Guiness rekoru kırmış. Büyükşehirlerimizin çoğu bununla meşgul de, biraz da devlete olan borçlarını ödeseler... Şehitlerin acılarıyla ilgilenseler... Oy avcılığı ve popülizm bu toplumu kemiren en önemli hastalıklar. Bu hastalığın devası da ufuk da görünmüyor ne yazık ki...)
Per aspera ad astra!