22 Aralık 2021 Çarşamba

Kemikler, Krallar ve Bilinç

  • "Bu fena mülküne ibretle nazar kıl, ey can,
  • Gafleti eyle heba, hail değildir meydan.
  • Hani Sultan Süleyman, hani İskender han?
  • Sat hezar ömrü sürür ile geçir sen bir an.
  • Ne güle, bülbüle bakî a gözüm bağ-ı cihan,
  • Kime yâr oldu muradınca felek—i devr—i zaman.”

 Filibeli Ahmet Hilmi

 “Ey can! Yok olacak bu âleme ibretle bak. Gafletten kurtul, meydan boş değildir. Sultan Süleyman ve Büyük İskender neredeler? Yûzbin senelik ömrü neşe içinde geçirsen de, aslında hepsi "bir an"dan ibarettir. A gözüm! Cihan denen bu bahçe ne güle, ne bülbüle kalacaktır. Zaten felek, kime isteğine göre yâr olmuştur.”


Övündüğümüz nedir, sonu ölümle bitecek bir yolculukta?


Bu mu heyhat, övündüğümüz ölümlü dünya?

Bu dünya için mi kudretli olmak için çırpınıyoruz?

Heveslendiğimiz kibirden/yücelikten nasıl mutluluk gelebilir ki?

Şu zavallı kemikler, geçmişin büyük krallarının değil mi?

İnsan kudretinin ve servetinin nesine güvenilebilir?

Mezarlıklar kralları bile yedikten sonra.                                 Aaron Hill (1685-1750)

 

Hill’in 1700’lerde yazdığı bu şiir, insan aldanışındaki o muazzam dramın ne kadar evrensel ve ne kadar da yaygın olduğunu anlatıyor. Doğarken ölüme ‘mahkûm’ olarak doğuyoruz. Sonsuza kadar yaşayacakmış gibi bir yaşam mücadelesinin içinde bilinçleri alınmış bireylere dönüşüyoruz.


Oysa şairin dediği gibi “mezarlıklar kralları bile yedikten sonra.” Ölüm, en yalın ve hiç kimsenin kaçamayacağı bir gerçek… 

Steve Jobs ünlü “mezuniyet konuşmasında” ölümün “dünyayı yaşanılabilir kıldığı için” en değerli “icatlardan biri” olduğunu söylüyordu. O halde yaşamın farklı bir amacı olmalı değil mi? 

Ozan Yunus’un dediği gibi bu amaç “kendini bilme” olamaz mı? 

“Bilinç sahibi” bir varlık olarak, öteki canlılardan ayrılan “insan”, sürekli olarak “bilmek” ve “tanımak” ve elbette “anlamak” zorunda olduğunun pek de farkında değil. Kavga için mi bu yaşam, insanca bir ömür sürmek için mi?

Bütün mesele bu!

Hayat akıyor; ömür sermayesi tükeniyor. Ama insanların büyük bir çoğunluğu zulümde, adaletsizlikte, hukuksuzlukta, cehalette, duyarsızlıkta, doğa düşmanlığında, sevgisizlikte yeni aşamalar kaydediyorlar.

Sözcüğün tam anlamıyla "insan gibi" bir yaşam için mücadeleden vaz geçmemek gerekiyor.

Dünya zor zamanlardan geçiyor; umutsuzluk gittikçe artıyor ama umuttan yana olmak lazım.

Mevlana'nın dediği gibi "umutsuzluk semtinden uzak durmak" gerekiyor.