1 Temmuz 2013 Pazartesi

Memleketim: Demokrasi, Kaos, vs.



Memleketim, güzel Türkiyem...

Dünyanın en şahane coğrafyası...
Sayısız uygarlığın yükseldiği, kesiştiği, etkilendiği ve dünyaya yayıldığı coğrafya...
Dünyanın gözleri hep bu coğrafyanın üzerinde oldu ve hala da öyle...
Milattan öncesiyle ve sonrasıyla...
Türklerden önce ve sonra...
Önce bütün uygarlıklarıyla Anadolu, sonra Selçuklu, Osmanlı ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti...
***
Türkiye ve Dünya
1923-2013...
90 yıl...
Önce ayakta kalma mücadelesi...
Cumhuriyet’in, savaşın yılgınlıklarından kurtulma ve “yeni dünya”da var olma kavgası...
Gelenekle değişimin kavgası...
Dünyada I. Dünya Savaşı’nın ve ekonomik bunalımların getirdiği kaos...
Ardından II. Dünya Savaşı ve milyonlarca insanın ideolojik sapkınlıklar uğruna kaybı...
İnsanlığın “demokrasiyi” yeniden keşfi...
Her türlü zulmün önüne demokrasi ve insan hakları ile geçileceğine olan kesin inancın doğuşu...
Dünyanın iki ana cepheye bölünmesi...
Bir tarafta despotluklar, diğer tarafta demokrasiler...
Giderek güçlenen “temsili” demokrasi ve ardından “katılımcı” demokrasi...
Derken, Batılı demokrasilerin Sovyetlerin öncülüğündeki despotlukları yıkması...
Bloklar, duvarlar, zincirler paramparça... yerle bir, bütün sistemli zulüm imparatorlukları...
Demirperde bitti...
The END...

Yeniden Türkiyem...
Dünya bir büyük gemi gibi zaman denen okyanusta bu büyük savruluşlarla rotasını bulmaya çalışırken, Türkiyem...
Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrasında rotasını tamamen Batıya, demokrasilere ve elbette ve özetle “insani” rejimlere çevirdi...
İnsanın ve insan haklarının öncelendiği, yüceltildiği, hukuk koruması altına alındığı rejimlere...
CHP tek siyasal aktör iken DP ikinci ve güçlü bir siyasal aktör olarak çıktı sahneye...
14 Mayıs 1950...
DP’nin iktidarı devraldığı ve önemli dönüşümlerin, gelişimlerin ve değişimlerin yaşandığı bir dönem...
Trajediyle biten bir dönem...
Demokrasinin, önemli kurum ve kuruluşlarca hazmedilemediği, anlaşılamadığı bir dönemin acı ve utanç verici sonu...
O utancın “bayram” olarak kutlandığı yaklaşık 20 yıl...
Sonra, sağ-sol, Türk-Kürt, Alevi-Sünni eksenlerinde “üretilmiş” kavgaların sahneye çıkışı...
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997...
Muhtıra, darbe, post-modern darbe... Senaryolar ve söylentiler bitmiyor...
***
Geçti, gidiyor hayatımız...
Çocuktuk, büyüdük, yaşlanıyoruz...
Ama, bu canım coğrafyada “darbe, plan, kafes, balyoz, kaos, kargaşa, senin yargın benim yargım”  gündemleri bitmiyor...
Demokrasimizin, hukuk çerçevesinde bütün sorunlarımızı çözebileceğine bir türlü inanamadık...
Bu inançsızlıkla da, birlikte yaşamanın güzelliklerine ve erdemlerine kapılarımızı kapatıyoruz...
Oysa bu coğrafyada “her türlü farklılıklarla bir arada yaşama” modelini yüzlerce yıl başarmışız...
Nedense, “erdemler” çıkar kavgalarının “erdemsiz” kılıfları haline gelmiş...
Demokrasi, nedense bu coğrafyada bir türlü rayına oturamıyor...
Yollar dönüp dolaşıp “yönetemeyen demokrasinin” ve “kaotik Türkiye’nin” kapısına varıyor...
Bu kapının arkasında üretilenler, toplumu çok yordu ve hala da yoruyor...
Bizim de Almanya, İngiltere, Fransa veya ABD gibi bir demokrasimiz olacak mı acaba?
Kaybetmenin kazanmak kadar olağan olduğu bir Türkiye...
İktidarın muhalefet, muhalefetin iktidar olabildiği bir Türkiye...
Her kurum ve kuruluşun “yalnızca” kendine verilen görevleri yaptığı ve kendi görev alanının dışına çıkmadığı bir Türkiye...
Etnisitenin, dinin, tarihin, sembol kişilerin ve geleneklerin ayrılıkçı-yıkıcı sapkınlıklara “alet edilmediği”; bu tür niteliklerin demokrasinin güçlendirilmesi için bir zenginlik olarak görüldüğü bir Türkiye...
Herkesin ve her şeyin olduğu gibi kabul edildiği... Dayatmaların olmadığı bir Türkiye...
Evet... Geldik gidiyoruz...
Ama kavgalardan, hırçınlıklardan, planlardan, darbelerden, programlardan, “ölçüsüz” kavgalardan çok sıkıldık artık...
Demokrasi, yaşam kalitesi ve insan onuruna yakışır bir yaşam istemeliyiz, bütün Türkiye için...
İsteyelim ki, gelecekten biraz olsun umutlanalım...

Kısacası, ölüm ve kaos yerine “hayatı” ve “kaliteyi” alkışlamak istiyorum...
Per aspera ad astra!