İl, ilçe, belediye, büyükşehir belediyesi… Merkezi yönetim ve yerel yönetim
kuruluşları… Hepsinin sorunu var mı var. Reform sürekli olmalı mı olmamalı mı?
Olmalı elbette…
Ama böylesi ne görüldü ne de duyuldu… Büyükşehir tasarısı Türk yönetim
sistemini un ufak etmektedir. Geleceği belli olmayan bir yapıya
dönüştürmektedir. Birçok tartışma, çatışma ve sorunun ortasında merkezi yönetim
de yerel yönetim de işini yapamayacaktır.
Büyükşehirlerin mevcut idari kapasitesi bu değişikliği yönetecek
niteliklerden çok uzaktır. Kaldırılan il özel idarelerinin mal varlığı ve
personeli nasıl değerlendirilecektir?
Böyle bir aktarım ve dönüşüm yıllar alır. Bu sürede kırsal yerel hizmetler ne
olacaktır. Köyler ve beldeler çok önemli bir “kimlik” sorunu yaşamayacak
mıdır?
Avrupa belgelerinde (Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve Kentsel şartlar)
yerel yönetimlerin kimliklerine özel bir önem atfedilmekteyken, Avrupa
standartlarından da gittikçe uzaklaşmış olacağız.
Türkiye’de ne yazık ki politika yapım süreçleri oldukça verimsiz
olmuştur.
Ekonomik, teknolojik, toplumsal ve değişim süreçlerine paralel bir politika
üretimi başarılamamıştır. En azından değişim çağını yaşadığımız zaman diliminde
bazı yasalarımız neredeyse 100 yılı dolduracak.
Örneğin Köy Kanunu 1924 tarihli. Aynı şekilde 1913 tarihli İl Özel İdaresi
Kanunu 2005’te, 1930 tarihli Belediye Kanunu da 2005’te değişti. Sonuçta, bu
göstergeler bile siyasetin ve bürokrasinin değişime nasıl bir direnç
gösterdiğinin kanıtı olarak kabul edilebilir.
Ve fakat, diğer taraftan 2003 sonrasında da bu “yavaşlığın” aksine, politika
yapım süreçleri çok hızlı gelişmekte ve bu yüzden de, hem yeniliklerin ne kadar
işlevsel olduğu, hem de meşruiyet temelleri konusunda önemli soru işaretleri
oluşmaktadır.
Küreselleşme, bilgi toplumu, dijital dönüşüm, açık yönetim (open government)
gibi kavramların tartışıldığı ve açık yönetim yaklaşımlarının kurumsallaştığı
bir dönemde değişim ve reform kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Ancak, demokratik bir ülkede bu kadar hızlı değişimlerin ortaya
çıkarabileceği riskleri de iyi analiz etmek gerekmez mi?
Tasarı devleti, tarafsızlığı ve güveni temsil eden mülki idareyi eritmekte,
yerine henüz kurumsallaşamayan büyükşehir belediyelerini dominant bir yapı
olarak bütün il düzeyindeki kurumların patronu haline getirmektedir.
Oysa, 2003 sonrası reformlarla il özel idareleri oldukça etkin ve verimli
hizmetler sunmaya başlamışlardı. En azından 2003 sonrasında bütün köylerin yol
ve su ihtiyacı karşılanmıştır.
Elbette il yönetimlerinin ve özel idarelerin de demokratiklik, etkinlik ve
verimlilik sorunları vardır ve iyileştirmeler yapılmalıdır. Ancak, yöntem bu
olmamalıdır.
Sonuç olarak, mevcut büyükşehirler yalnızca eşgüdümcü olmalı, meclisler
güçlendirilmeli, idari kapasiteleri artırılmalı ve demokratikleştirilmelidir.
Bugün başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere, yerel yönetimlerin denetlenmesi
olanaksız hale gelmiştir. Denetlenebilir, şeffaf ve hesap verebilir bir sistem
inşa edilmelidir.
Tasarı geri çekilmelidir ve 5216 sayılı yasadaki nüfus ölçütü değiştirilerek
büyükşehir belediyeleri kurulmalıdır. Küçük belediyeler için ise birkaç model
vardır.
Hepsinin kapatılması sorunu büyütür. Bu tasarı, 29 il merkezindeki
vatandaşları ve belediye başkanlarını mutlu edebilir, sevindirebilir. Ancak
ilçeler, beldeler ve köylerde yaşayanları fazlasıyla üzecektir.
Özellikle, Tarsus, Bandırma, Alanya, İskenderun gibi 100 binin üzerinde
nüfusa sahip ilçelerin büyükşehir alanındaki “merkez ilçe belediyeleri” ile aynı
statüye indirgenmeleri toplumsal psikolojiyi de derinden etkileyecektir. Bütün
bu nedenlerle, tasarı yasalaşmamalıdır.
Büyükşehir belediyeleri elbette kurulmalıdır.
Ancak, yasadaki 750 bin nüfus koşulunu 200 binlere çekmek veya bütün il
belediyelerini güçlendirmek bir çözüm yolu olarak karşımızda dururken, yalnız ve
yalnız 750 bin nüfus koşulundan dolayı böyle bir düzenlemeye gitmek, siyasal,
yönetsel ve toplumsal krizleri beraberinde getirecektir.
Hükümetin bu tasarıyı geri çekmekten başka çaresi yoktur.
Zira, eyalet başbakanı olmaya hazırlanan büyükşehir belediye başkanları ve il
merkezleri hariç, bu yasa tasarısından ve dönüşümden kimse memnun değildir.
Herkes kan ağlamaktadır ve siyasi faturası da çok kabarık olacaktır.
Hizmet standartları, demokrasi kriterleri, kurumsal/idari kapasite, toplumsal
psikoloji bakımlarından bu tasarının hiçbir makul temeli yoktur. |