21 Ekim 2012 Pazar

BÜYÜKŞEHİR, BÜTÜNŞEHİR, EYALET, BÖLGE YÖNETİMİ… KAOSA DOĞRU?

İl, ilçe, belediye, büyükşehir belediyesi… Merkezi yönetim ve yerel yönetim kuruluşları… Hepsinin sorunu var mı var. Reform sürekli olmalı mı olmamalı mı? Olmalı elbette…
Ama böylesi ne görüldü ne de duyuldu… Büyükşehir tasarısı Türk yönetim sistemini un ufak etmektedir. Geleceği belli olmayan bir yapıya dönüştürmektedir. Birçok tartışma, çatışma ve sorunun ortasında merkezi yönetim de yerel yönetim de işini yapamayacaktır.
Büyükşehirlerin mevcut idari kapasitesi bu değişikliği yönetecek niteliklerden çok uzaktır. Kaldırılan il özel idarelerinin mal varlığı ve personeli nasıl değerlendirilecektir?
Böyle bir aktarım ve dönüşüm yıllar alır. Bu sürede kırsal yerel hizmetler ne olacaktır. Köyler ve beldeler çok önemli bir “kimlik” sorunu yaşamayacak mıdır?
Avrupa belgelerinde (Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve Kentsel şartlar) yerel yönetimlerin kimliklerine özel bir önem atfedilmekteyken, Avrupa standartlarından da gittikçe uzaklaşmış olacağız.
Türkiye’de ne yazık ki politika yapım süreçleri oldukça verimsiz olmuştur.
Ekonomik, teknolojik, toplumsal ve değişim süreçlerine paralel bir politika üretimi başarılamamıştır. En azından değişim çağını yaşadığımız zaman diliminde bazı yasalarımız neredeyse 100 yılı dolduracak.
Örneğin Köy Kanunu 1924 tarihli. Aynı şekilde 1913 tarihli İl Özel İdaresi Kanunu 2005’te, 1930 tarihli Belediye Kanunu da 2005’te değişti. Sonuçta, bu göstergeler bile siyasetin ve bürokrasinin değişime nasıl bir direnç gösterdiğinin kanıtı olarak kabul edilebilir.
Ve fakat, diğer taraftan 2003 sonrasında da bu “yavaşlığın” aksine, politika yapım süreçleri çok hızlı gelişmekte ve bu yüzden de, hem yeniliklerin ne kadar işlevsel olduğu, hem de meşruiyet temelleri konusunda önemli soru işaretleri oluşmaktadır.
Küreselleşme, bilgi toplumu, dijital dönüşüm, açık yönetim (open government) gibi kavramların tartışıldığı ve açık yönetim yaklaşımlarının kurumsallaştığı bir dönemde değişim ve reform kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Ancak, demokratik bir ülkede bu kadar hızlı değişimlerin ortaya çıkarabileceği riskleri de iyi analiz etmek gerekmez mi?
Tasarı devleti, tarafsızlığı ve güveni temsil eden mülki idareyi eritmekte, yerine henüz kurumsallaşamayan büyükşehir belediyelerini dominant bir yapı olarak bütün il düzeyindeki kurumların patronu haline getirmektedir.
Oysa, 2003 sonrası reformlarla il özel idareleri oldukça etkin ve verimli hizmetler sunmaya başlamışlardı. En azından 2003 sonrasında bütün köylerin yol ve su ihtiyacı karşılanmıştır.
Elbette il yönetimlerinin ve özel idarelerin de demokratiklik, etkinlik ve verimlilik sorunları vardır ve iyileştirmeler yapılmalıdır. Ancak, yöntem bu olmamalıdır.
Sonuç olarak, mevcut büyükşehirler yalnızca eşgüdümcü olmalı, meclisler güçlendirilmeli, idari kapasiteleri artırılmalı ve demokratikleştirilmelidir. Bugün başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere, yerel yönetimlerin denetlenmesi olanaksız hale gelmiştir. Denetlenebilir, şeffaf ve hesap verebilir bir sistem inşa edilmelidir.
Tasarı geri çekilmelidir ve 5216 sayılı yasadaki nüfus ölçütü değiştirilerek büyükşehir belediyeleri kurulmalıdır. Küçük belediyeler için ise birkaç model vardır.
Hepsinin kapatılması sorunu büyütür. Bu tasarı, 29 il merkezindeki vatandaşları ve belediye başkanlarını mutlu edebilir, sevindirebilir. Ancak ilçeler, beldeler ve köylerde yaşayanları fazlasıyla üzecektir.
Özellikle, Tarsus, Bandırma, Alanya, İskenderun gibi 100 binin üzerinde nüfusa sahip ilçelerin büyükşehir alanındaki “merkez ilçe belediyeleri” ile aynı statüye indirgenmeleri toplumsal psikolojiyi de derinden etkileyecektir. Bütün bu nedenlerle, tasarı yasalaşmamalıdır.
Büyükşehir belediyeleri elbette kurulmalıdır.
Ancak, yasadaki 750 bin nüfus koşulunu 200 binlere çekmek veya bütün il belediyelerini güçlendirmek bir çözüm yolu olarak karşımızda dururken, yalnız ve yalnız 750 bin nüfus koşulundan dolayı böyle bir düzenlemeye gitmek, siyasal, yönetsel ve toplumsal krizleri beraberinde getirecektir.
Hükümetin bu tasarıyı geri çekmekten başka çaresi yoktur.
Zira, eyalet başbakanı olmaya hazırlanan büyükşehir belediye başkanları ve il merkezleri hariç, bu yasa tasarısından ve dönüşümden kimse memnun değildir.
Herkes kan ağlamaktadır ve siyasi faturası da çok kabarık olacaktır.
Hizmet standartları, demokrasi kriterleri, kurumsal/idari kapasite, toplumsal psikoloji bakımlarından bu tasarının hiçbir makul temeli yoktur.



Per aspera ad astra!