4 Şubat 2012 Cumartesi

İYİ, KÖTÜ, ÇİRKİN





İnsanlığın hikayesi, iyi ile kötünün hikayesinden ibarettir…

İyi ile kötü, insanlığın yeryüzü serüveni ile birlikte savaş halinde…

Savaş, kavramlar arasında…

Savaş, coğrafyalar arasında…

Savaş, kimlikler arasında…

Savaş, dinler arasında…

Savaş diller arasında…

Savaş, kardeşle kardeş arasında…

Savaş öteki ile beriki arasında…

Savaş, her yerde…

Savaş, herkesle herkes arasında, herşeyle herşey arasında…

Savaş, insanlığın genetik kodu… Habil ile Kabil hikayesi de bunu anlatmıyor mu?

***

Neyin savaşı?

Üstün olmanın mı?

Kendini ve kimliğini putlaştırmanın mı?

Ne için savaş?

Koltuğunu korumak için mi?

Etrafındaki dalkavuk sayısını artırmak için mi?

Bir metrekarelik toprak için mi?

Bir şehir için mi?

Bir ülke için mi?

Kabilenin, aşiretinin, soyunun şanı, iktidarı, hâkimiyeti için mi?

İmparatorluklarını payidâr kılmak için mi?

Birilerini güldürürken, diğerlerini ağlatmak için mi?

Birilerini zenginleştirirken, diğerlerini yoksullaştırmak için mi?

Birilerinin cehaletini, yoksulluğunu, kimsesizliğini sömürerek; onların davasını güttüğünü ilan ederken, aslında kan üzerine kurduğun saltanatını güçlendirmek için mi?


***

İyi nedir?

İyi, ağlatmamaktır…

İyi, güldürmektir…

İyi, paylaşmaktır…

İyi, birleştirmektir…

İyi, özveridir…

İyi, anlamaktır…

İyi, kendini her zaman ötekinin yerine koymaktır…

***

Kötü nedir?

Kötü, ağlatmaktır…

Kötü, öldürmektir…

Kötü, bencil olmaktır…

Kötü, ayırmaktır…

Kötü, herşeyi sahiplenmeye çalışmaktır…

Kötü, sorumsuzluktur…

Kötü, en iyi, en akıllı, en doğrucu, en güçlü kendini zannetmektir…

Zan ise, sadece bir hayalden ibarettir…

***

İyi ile kötünün savaşı, kıyamete kadar sürecektir…

İyi ile kötü, iki karşı cephedir / saftır/ taraftır / yoldur / duruştur…

İyi olmak ve iyi ölmek isteyen için yol tektir:

O da her daim, iyinin yanında olmaktır…

Ne olursa olsun, iyiliğin yükselmesine adanmaktır…

Çünkü öyle güzel söylenmiş ki:

Altından ağacın olsa, zümrütten yaprak;

Akibet, gözünü doyurur bir avuç toprak…

***

Kim olursan ol, nerede olursan ol…

İster mazlum, mağdur; isterse zalim…

İster en yüksek koltukta otur, saraylarda yaşa…

İsterse, evsiz barksız… Sokakların çocuğu…

İster sağlıklı, ister hasta…

Senin hikâyen sadece budur…

Ne kendini, ne de başkasını aldatma…

Ne kendine, ne de başkasına kötülük yapma…

Onbinlerce yıllık hikâyeyi değiştiremezsin…

Unutmayalım ki, ne hanedanlar, ne aileler, ne saltanatlar, ne imparatorluklar, ne Firavunlar ve Nemrutlar, toprağa karıştı ve tarihten silindi gitti…

Musalar, İbrahimler... Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaşlar da, insanlık tarihinde iyiliğin temsilcisi olarak yer aldılar...

Aristolar, Sokratlar, Platonlar da "iyiyi arayan" düşünürler olarak tarihten günümüze ışık saçmaya devam ediyorlar...

İnsanlık her devirde "ideal yurttaş-yönetim ilişkileri"ni aradı... Hala da arayış devam ediyor...

Mazlumun göz yaşını silenlerde, mazlumları gözyaşına boğanlar da tarihin oluşturduğu büyük ve bilinmeyen mezarlıkta yerlerini aldılar...

Seni de, beni de, onu da bekleyen başka bir son yok…

“Bütün canlar, ölümü tadacaktır…”


YURTTAŞSIZ DEMOKRASİ, Akif Çukurçayır, Çizgi Kitabevi, 2010 adlı kitaptan bir bölüm...

Per aspera ad astra!